"Kuşkusuz özgürlüktür sanatın gelişimini sağlayan. Olabildiğince özgür, evrensel düşünce ortamında üretilir sanat. Ancak bu coğrafya tarih boyunca çeşitli dönemlerde bu özgür ortamı bulamamış, sanatçılar ciddi sıkıntılar yaşamıştır. Bugün hala aynı derecede olmasa da baskı ortamı devam ediyor. Hatta yaşanan süreçler yüzünden iç denetim mekanizmaları neredeyse genetik şifrelerimize işlenmiş durumda. Tarihi boyunca farklı kültürlerin renklerini ve zenginliğini özünde barındıran bu coğrafyada, tutsak zihinlerimizle sanat üretme çabası içindeyiz. Gelenekselcilikle çağdaşlık, eskiyle yeni, tutuculukla ilericilik değerleri birbirine karışmış durumda. İşte böyle bir ortamda sanatta çağdaşlaşmayı arayan sanatçıların varlığı dikkat çekiyor. Daha doğru bir deyişle bu coğrafyanın kültürünü çağdaş anlayışla geleceğe aktarmaktır bu. Benim projem bunun Anadoluya yayılmasını sağlamak. Oradaki kültür ve insan hazinesini bu yaklaşımla dünyaya göstermek."
Tasarladığınız projede önemli isimlerden oluşan bir danışma kurulu var. Danışma kurulunu oluşturmanızdaki amaç nedir?
Projeye katılacak olanlar ressamlar. Hepsi aydın, birikimli insanlar. Entellektüeller. Onlara nasıl resim yapmaları gerektiğini söyleyemeyiz. Ne yapmaları gerektiğini dikte ettiremeyiz. Ancak projenin bir ana fikri,bir ruhu var.Bu ruhun duygusunu aktarmak, projeye katılan sanatçılara yeni bilgiler ulaştırmak, onların kafalarında şekillenecek imgelere kanal açmak gerek. Danışma kurulu bu nedenle var. Bir bilgi paylaşım ortamının yaratılması diğer anlamda. Değişik disiplinlerden aynı konuya bakış bir zenginlik yaratacaktır. Yolda düşülmesi muhtemel tuzakların ortadan kaldırılması için de gerekli bu danışma kurulu. Ama kesinlikle bir jüri değil, bir "üst makam ya da kurum" değil.
Danışma kurulunda farklı sanat dallarından kişiler oluşturuyor; fotoğrafçı, ressam, tiyatrocu, sanat tarihi araştırmacısı, şair, grafiker gibi..Neden farklı alanlarda kişiler seçtiniz?
Biraz önce söylediğim nedenle. Farklı disiplinler farklı bakış açıları yaratır. Bir uygarlığın kendini anlatması sadece görsel öğelerle olmaz. Yazını vardır, sosyolojik yapısını belirleyen kültür öğeleri vardır, davranışı, ekonomisi vesaire. Bunlar bugün bizim onları anlayacağımız değişik ip uçlarıdır. Biraz daha açmak gerekirse; o dönemin sembollerini bugünkü ürünlere aktarmak yeterli değil. Onları kavramak ve bugüne taşımak gerekiyor. Bizim danışma kurulumuz da bu nedenle geniş bir perspektiften bakıyor. O dönemlere ait diğer bilgilere ulaşmak için değişik disiplinlere ihtiyaç var. Bu nedenle zaman zaman mimar, arkeolog ve tarihçi dostlardan da yardım isteyeceğiz.
Bir proje tasarımcısı olarak bugünün sanatı sizin kelimelerinizde nasıl tarif buluyor? Sizce çağdaş sanatçılar kendi kültürlerinden kopuk, kimliksiz eserler mi üretiyorlar? Sanatın Anadolu Aydınlanması başlıklı projeyi tasarlarken ne düşündünüz?
Sanat sanatçının yaptığı iştir. Benim en sevdiğim tanım bu. Çünkü bu tanım sanatçıyı doğrudan bağlıyor. Onun kişiliği, eğitimi, ruh durumu, davranışı, politik duruşu, dünyaya bakışı yani her şeyiyle ürettiği sanat için gerekli doneler. Yaratıcılık, teklik, olguları ardından gelen önemli şeyler. Kuşkusuz özgürlüktür sanatın gelişimini sağlayan. Olabildiğince özgür, evrensel düşünce ortamında üretilir sanat. Ancak bu coğrafya tarih boyunca çeşitli dönemlerde bu özgür ortamı bulamamış, sanatçılar ciddi sıkıntılar yaşamıştır. Bugün hala aynı derecede olmasa da baskı ortamı devam ediyor. Hatta yaşanan süreçler yüzünden iç denetim mekanizmaları neredeyse genetik şifrelerimize işlenmiş durumda. Tarihi boyunca farklı kültürlerin renklerini ve zenginliğini özünde barındıran bu coğrafyada, tutsak zihinlerimizle sanat üretme çabası içindeyiz. Gelenekselcilikle çağdaşlık, eskiyle yeni, tutuculukla ilericilik değerleri birbirine karışmış durumda. İşte böyle bir ortamda sanatta çağdaşlaşmayı arayan sanatçıların varlığı dikkat çekiyor. Daha doğru bir deyişle bu coğrafyanın kültürünü çağdaş anlayışla geleceğe aktarmaktır bu. Benim projem bunun Anadolu’ya yayılmasını sağlamak. Oradaki kültür ve insan hazinesini bu yaklaşımla dünyaya göstermek.
Etnik değerleri modernize ettiğimiz zaman Anadolu’dan gelebilecek bir tepki olabilir mi sizce?
Etnik değerler değil. Üzerinde yaşadığı topraklarda bizden önce yaşamış tüm uygarlıkların birikiminden söz ediyoruz. Neolitik dönemden, hatta daha öncesinden başlayan 11800 yıllık bir birikimden. Urfa' da Göbeklitepe' de bulunanlarla yakından ilgimiz var. 11800 yıl önceki atalarımız onlar. Ne yaptıkları, nasıl yaşadıkları bizi ilgilendiriyor.
Avrupa kültür başkenti seçilmek, Avrupa ile kültürel ilişkilerin gelişmesinde etkili olacak mıdır? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kültür ekonomisi diye bir kavram var biliyorsunuz. Artık eskisi gibi sanatçılar bir haminin himayesinde değil. Bugün sanat tabana doğru yayılıyor. Özellikle resim alanında sanat pazarları oluşmuş durumda. Bu pazarlardaki dükkanların adı galeri, panayırların adı ise sergi. Bu benzetmeleri kötü amaçla değil olumlu gördüğüm için yapıyorum. Sanatın yaygınlaşması için olmazsa olmaz şeyler. Kötü olan İstanbul'un eski mallar pazarı olarak görülmesi. Bunu etkileyen pek çok faktör var tabii. Çağdaş sanatları tanımıyoruz. Bu nedenle de satın almakta korkak davranıyoruz. Ama yine de uluslararası pazara biraz daha önlerde girmemiz gerekiyordu. Daha açık bir ifadeyle bugün sanat tüketicilerine yeni şeylerin sunulması gerekiyor. Bu benim fikrim.Eski ürünlerin yerine yenilerini istiyorum.Eskiler ne yazık ki Avrupa'nın doyma noktasından sonra bizde pazarlanıyor. Biz teknolojik ürünlerde de aynı sıkıntıyı yaşadık yıllarca, hala da yaşıyoruz. İnternet öncesinde haberimiz bile olmuyordu.
Sözü uzattım ama demek istediğim belli oldu sanırım. Avrupa kültür başkenti olmanın böyle bir bıçak sırtı var. Bir pazar olarak mı başkentiz, yoksa kültürel alışverişte eşit paylı ortaklar mıyız?
Dünyadaki diğer seçilmiş ve seçilen kültür başkentlerini düşündüğümüzde İstanbul Kültür Başkenti nerede duruyor sizce?
İstanbul kurulduğu günden bu yana Avrupa’ nın en değerli, en önemli kentlerinden birisi olmuştur. Oryantalizmin sembol kentidir. Kozmopolit, çok kültürlü yapısı çekiciliğini arttırmış gözde bir kent olmuştur her zaman. Kötü yöneticilerin elinde bugün dünya mirasından çıkarılma noktasına gelmiş olması tabii ki büyük talihsizlik. yanlış politikaların kurbanı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen kültürel bağlamda her zaman bir başkent olma özelliğini taşır.
Şu sıralar her şey İstanbul’da yoğunlaşmış durumda bienaller, sanat fuarları, ve 2010 projesi gibi..Siz İstanbul’u nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin geneline yayılan çağdaş sanat organizasyonlarımı yoksa Türkiye’nin sadece tek bir şehrine yoğunlaşmak mı?
Biraz önce saydığım nedenlerle bu böyle gelişiyor diye düşünmek istiyorum. Diğer bir söylemle sanat ve kültürde dükalık. Kalabalık nüfus, olanaklar, tüketim koşulları İstanbulu bu noktada tutuyor. Ama Umutsuz bir durum yok. Gezdiğim yerlerde görüyorum. Pek çok yerel sanat çabası, kültür etkinlikleri Anadoluda yeşeriyor. Diyarbakır, Mersin, Ankara, İzmir, Eskişehir, Çanakkale, Bursa, daha pek çok kent sayabilirim size. Buralarda uluslararası etkinlikler var. Bienaller, sergiler, çalıştaylar. Son derece umut verici.
İstanbul’dan Avrupa’ya açılmak neden daha kolay? Anadolu’da bu imkanlar oluşturulamaz mı?
Daha kolay değil. Şimdilik öyle. Yabancılar İstanbul'u biliyorlar. Daha doğrusu biliyorlardı. Şimdi tüm Anadoluda kültür ve sanat alışverişi var.
Diğer Avrupa Kültür Başkentlerine baktığımızda hepsi bir marka halini almış. Sizce İstanbul’un böyle bir şeye ihtiyacı var mıydı?
Kentler marka olmazlar. Bu kavramı üretenleri her zaman kınıyorum. Kentin bir ürünü marka olabilir. Kentler yaşayan organizmalardır. Canlıdır. Mal muamelesi yapamazsınız. Yaparsanız her malın ömrü olduğu gibi ona da ömür biçersiniz. Konuşmamız gereken kavram ünlenmektir. Evet bugüne kadar olan Avrupa Kültür Başkentlerinin bazılarının ünlenmeye ihtiyaçları vardı. İstanbulla kıyasladığımızda daha az bilinen şehirlerdi bir kısmı. Ama isterseniz başka bir açıdan bakalım. Bu tür kültür alışverişleri her türlü yararlıdır. Sadece bizim tanınmamıza değil bizim tanımamıza da neden olur. Bu da az şey değil herhalde.
Sanatın Anadolu Aydınlanması projesinin toplumu ne şekilde etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Bu projenin toplumu etkileyip etkilemeyeceğini bilmiyorum. Sadece çok doğru birşey yaptığım inancındayım. Kültürü İstanbul'dan ibaret saymamak gerekir. Anadolu uygarlıkların beşiği olarak tüm dünya kültür ve sanatını etkilemiştir. Bu proje bu durumun farkına varmamızı sağlarsa yeterli. Başarıya ulaşmış demektir. Ancak iyi kurgulanırsa ve destek görürse umulmadık açılımlar yapabilir. Dilerim öyle olur.
Bu projeye ortak olarak üniversiteleri seçmenizdeki sebep nedir?
Pratik bir nedenle. İstanbul'dan Anadolu kentlerindeki tüm sanatçıları bu proje kapsamına almak pek olası değil. Üniversitelere ulaşmak kolay. Proje liderleri aracılığyla iletişimi sürdürmek kolay. Gönül ister ki üniversiteler kentlerindeki diğer sanatçıları içlerine alsın ve gruplar büyüsün. Biz bunun olması için çaba harcayacağız.
Proje gruplarının, birbirleriyle ve danışma kurulu ile etkileşimini sağlamak amaçlı belli periyodlarda üniversiteleri ziyaret etmeyi düşünüyorsunuz ve Kültür-Sanat başlıklarıyla konferanslar verilecek, peki bundan eğitimin tüm paydaşları yararlanabilecek mi? Nasıl bir yarar sağlayacaklar?
Mekanizma şöyle. Biz her üniversiteden bir proje lideri istiyoruz. Bu lider okulun tüm sanat dallarını içine alarak çalışma grubunu oluşturacak. Proje lideriyle sürekli iletişimde olacağız. Proje sonuçlanıncaya kadar da üç buluşma gerçekleştireceğiz. Bunun ilk ikisinde o üniversitedeki projeye dahil olan tüm sanatçılar yer alacak. Bunun dışında kalanların katılımı için de istekde bulunacağız. Çalıştaylara ve konferanslara ne kadar çok sanatçı katılırsa o kadar iyi olur. Ancak bu proje liderinin organizasyonudur.
Bu projenin tasarımcısı olarak mesajını siz nasıl özetliyorsunuz, projenizden beklentileriniz neler?
Projeye katılacak olanlar ressamlar. Hepsi aydın, birikimli insanlar. Entellektüeller. Onlara nasıl resim yapmaları gerektiğini söyleyemeyiz. Ne yapmaları gerektiğini dikte ettiremeyiz. Ancak projenin bir ana fikri,bir ruhu var.Bu ruhun duygusunu aktarmak, projeye katılan sanatçılara yeni bilgiler ulaştırmak, onların kafalarında şekillenecek imgelere kanal açmak gerek. Danışma kurulu bu nedenle var. Bir bilgi paylaşım ortamının yaratılması diğer anlamda. Değişik disiplinlerden aynı konuya bakış bir zenginlik yaratacaktır. Yolda düşülmesi muhtemel tuzakların ortadan kaldırılması için de gerekli bu danışma kurulu. Ama kesinlikle bir jüri değil, bir "üst makam ya da kurum" değil.
Danışma kurulunda farklı sanat dallarından kişiler oluşturuyor; fotoğrafçı, ressam, tiyatrocu, sanat tarihi araştırmacısı, şair, grafiker gibi..Neden farklı alanlarda kişiler seçtiniz?
Biraz önce söylediğim nedenle. Farklı disiplinler farklı bakış açıları yaratır. Bir uygarlığın kendini anlatması sadece görsel öğelerle olmaz. Yazını vardır, sosyolojik yapısını belirleyen kültür öğeleri vardır, davranışı, ekonomisi vesaire. Bunlar bugün bizim onları anlayacağımız değişik ip uçlarıdır. Biraz daha açmak gerekirse; o dönemin sembollerini bugünkü ürünlere aktarmak yeterli değil. Onları kavramak ve bugüne taşımak gerekiyor. Bizim danışma kurulumuz da bu nedenle geniş bir perspektiften bakıyor. O dönemlere ait diğer bilgilere ulaşmak için değişik disiplinlere ihtiyaç var. Bu nedenle zaman zaman mimar, arkeolog ve tarihçi dostlardan da yardım isteyeceğiz.
Bir proje tasarımcısı olarak bugünün sanatı sizin kelimelerinizde nasıl tarif buluyor? Sizce çağdaş sanatçılar kendi kültürlerinden kopuk, kimliksiz eserler mi üretiyorlar? Sanatın Anadolu Aydınlanması başlıklı projeyi tasarlarken ne düşündünüz?
Sanat sanatçının yaptığı iştir. Benim en sevdiğim tanım bu. Çünkü bu tanım sanatçıyı doğrudan bağlıyor. Onun kişiliği, eğitimi, ruh durumu, davranışı, politik duruşu, dünyaya bakışı yani her şeyiyle ürettiği sanat için gerekli doneler. Yaratıcılık, teklik, olguları ardından gelen önemli şeyler. Kuşkusuz özgürlüktür sanatın gelişimini sağlayan. Olabildiğince özgür, evrensel düşünce ortamında üretilir sanat. Ancak bu coğrafya tarih boyunca çeşitli dönemlerde bu özgür ortamı bulamamış, sanatçılar ciddi sıkıntılar yaşamıştır. Bugün hala aynı derecede olmasa da baskı ortamı devam ediyor. Hatta yaşanan süreçler yüzünden iç denetim mekanizmaları neredeyse genetik şifrelerimize işlenmiş durumda. Tarihi boyunca farklı kültürlerin renklerini ve zenginliğini özünde barındıran bu coğrafyada, tutsak zihinlerimizle sanat üretme çabası içindeyiz. Gelenekselcilikle çağdaşlık, eskiyle yeni, tutuculukla ilericilik değerleri birbirine karışmış durumda. İşte böyle bir ortamda sanatta çağdaşlaşmayı arayan sanatçıların varlığı dikkat çekiyor. Daha doğru bir deyişle bu coğrafyanın kültürünü çağdaş anlayışla geleceğe aktarmaktır bu. Benim projem bunun Anadolu’ya yayılmasını sağlamak. Oradaki kültür ve insan hazinesini bu yaklaşımla dünyaya göstermek.
Etnik değerleri modernize ettiğimiz zaman Anadolu’dan gelebilecek bir tepki olabilir mi sizce?
Etnik değerler değil. Üzerinde yaşadığı topraklarda bizden önce yaşamış tüm uygarlıkların birikiminden söz ediyoruz. Neolitik dönemden, hatta daha öncesinden başlayan 11800 yıllık bir birikimden. Urfa' da Göbeklitepe' de bulunanlarla yakından ilgimiz var. 11800 yıl önceki atalarımız onlar. Ne yaptıkları, nasıl yaşadıkları bizi ilgilendiriyor.
Avrupa kültür başkenti seçilmek, Avrupa ile kültürel ilişkilerin gelişmesinde etkili olacak mıdır? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kültür ekonomisi diye bir kavram var biliyorsunuz. Artık eskisi gibi sanatçılar bir haminin himayesinde değil. Bugün sanat tabana doğru yayılıyor. Özellikle resim alanında sanat pazarları oluşmuş durumda. Bu pazarlardaki dükkanların adı galeri, panayırların adı ise sergi. Bu benzetmeleri kötü amaçla değil olumlu gördüğüm için yapıyorum. Sanatın yaygınlaşması için olmazsa olmaz şeyler. Kötü olan İstanbul'un eski mallar pazarı olarak görülmesi. Bunu etkileyen pek çok faktör var tabii. Çağdaş sanatları tanımıyoruz. Bu nedenle de satın almakta korkak davranıyoruz. Ama yine de uluslararası pazara biraz daha önlerde girmemiz gerekiyordu. Daha açık bir ifadeyle bugün sanat tüketicilerine yeni şeylerin sunulması gerekiyor. Bu benim fikrim.Eski ürünlerin yerine yenilerini istiyorum.Eskiler ne yazık ki Avrupa'nın doyma noktasından sonra bizde pazarlanıyor. Biz teknolojik ürünlerde de aynı sıkıntıyı yaşadık yıllarca, hala da yaşıyoruz. İnternet öncesinde haberimiz bile olmuyordu.
Sözü uzattım ama demek istediğim belli oldu sanırım. Avrupa kültür başkenti olmanın böyle bir bıçak sırtı var. Bir pazar olarak mı başkentiz, yoksa kültürel alışverişte eşit paylı ortaklar mıyız?
Dünyadaki diğer seçilmiş ve seçilen kültür başkentlerini düşündüğümüzde İstanbul Kültür Başkenti nerede duruyor sizce?
İstanbul kurulduğu günden bu yana Avrupa’ nın en değerli, en önemli kentlerinden birisi olmuştur. Oryantalizmin sembol kentidir. Kozmopolit, çok kültürlü yapısı çekiciliğini arttırmış gözde bir kent olmuştur her zaman. Kötü yöneticilerin elinde bugün dünya mirasından çıkarılma noktasına gelmiş olması tabii ki büyük talihsizlik. yanlış politikaların kurbanı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen kültürel bağlamda her zaman bir başkent olma özelliğini taşır.
Şu sıralar her şey İstanbul’da yoğunlaşmış durumda bienaller, sanat fuarları, ve 2010 projesi gibi..Siz İstanbul’u nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin geneline yayılan çağdaş sanat organizasyonlarımı yoksa Türkiye’nin sadece tek bir şehrine yoğunlaşmak mı?
Biraz önce saydığım nedenlerle bu böyle gelişiyor diye düşünmek istiyorum. Diğer bir söylemle sanat ve kültürde dükalık. Kalabalık nüfus, olanaklar, tüketim koşulları İstanbulu bu noktada tutuyor. Ama Umutsuz bir durum yok. Gezdiğim yerlerde görüyorum. Pek çok yerel sanat çabası, kültür etkinlikleri Anadoluda yeşeriyor. Diyarbakır, Mersin, Ankara, İzmir, Eskişehir, Çanakkale, Bursa, daha pek çok kent sayabilirim size. Buralarda uluslararası etkinlikler var. Bienaller, sergiler, çalıştaylar. Son derece umut verici.
İstanbul’dan Avrupa’ya açılmak neden daha kolay? Anadolu’da bu imkanlar oluşturulamaz mı?
Daha kolay değil. Şimdilik öyle. Yabancılar İstanbul'u biliyorlar. Daha doğrusu biliyorlardı. Şimdi tüm Anadoluda kültür ve sanat alışverişi var.
Diğer Avrupa Kültür Başkentlerine baktığımızda hepsi bir marka halini almış. Sizce İstanbul’un böyle bir şeye ihtiyacı var mıydı?
Kentler marka olmazlar. Bu kavramı üretenleri her zaman kınıyorum. Kentin bir ürünü marka olabilir. Kentler yaşayan organizmalardır. Canlıdır. Mal muamelesi yapamazsınız. Yaparsanız her malın ömrü olduğu gibi ona da ömür biçersiniz. Konuşmamız gereken kavram ünlenmektir. Evet bugüne kadar olan Avrupa Kültür Başkentlerinin bazılarının ünlenmeye ihtiyaçları vardı. İstanbulla kıyasladığımızda daha az bilinen şehirlerdi bir kısmı. Ama isterseniz başka bir açıdan bakalım. Bu tür kültür alışverişleri her türlü yararlıdır. Sadece bizim tanınmamıza değil bizim tanımamıza da neden olur. Bu da az şey değil herhalde.
Sanatın Anadolu Aydınlanması projesinin toplumu ne şekilde etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Bu projenin toplumu etkileyip etkilemeyeceğini bilmiyorum. Sadece çok doğru birşey yaptığım inancındayım. Kültürü İstanbul'dan ibaret saymamak gerekir. Anadolu uygarlıkların beşiği olarak tüm dünya kültür ve sanatını etkilemiştir. Bu proje bu durumun farkına varmamızı sağlarsa yeterli. Başarıya ulaşmış demektir. Ancak iyi kurgulanırsa ve destek görürse umulmadık açılımlar yapabilir. Dilerim öyle olur.
Bu projeye ortak olarak üniversiteleri seçmenizdeki sebep nedir?
Pratik bir nedenle. İstanbul'dan Anadolu kentlerindeki tüm sanatçıları bu proje kapsamına almak pek olası değil. Üniversitelere ulaşmak kolay. Proje liderleri aracılığyla iletişimi sürdürmek kolay. Gönül ister ki üniversiteler kentlerindeki diğer sanatçıları içlerine alsın ve gruplar büyüsün. Biz bunun olması için çaba harcayacağız.
Proje gruplarının, birbirleriyle ve danışma kurulu ile etkileşimini sağlamak amaçlı belli periyodlarda üniversiteleri ziyaret etmeyi düşünüyorsunuz ve Kültür-Sanat başlıklarıyla konferanslar verilecek, peki bundan eğitimin tüm paydaşları yararlanabilecek mi? Nasıl bir yarar sağlayacaklar?
Mekanizma şöyle. Biz her üniversiteden bir proje lideri istiyoruz. Bu lider okulun tüm sanat dallarını içine alarak çalışma grubunu oluşturacak. Proje lideriyle sürekli iletişimde olacağız. Proje sonuçlanıncaya kadar da üç buluşma gerçekleştireceğiz. Bunun ilk ikisinde o üniversitedeki projeye dahil olan tüm sanatçılar yer alacak. Bunun dışında kalanların katılımı için de istekde bulunacağız. Çalıştaylara ve konferanslara ne kadar çok sanatçı katılırsa o kadar iyi olur. Ancak bu proje liderinin organizasyonudur.
Bu projenin tasarımcısı olarak mesajını siz nasıl özetliyorsunuz, projenizden beklentileriniz neler?
Bir mesaja gereksinim olduğunu sanmıyorum. Ben kendimi çok önemli bir yerde de görmüyorum. İyi bir fikrin sahibi olduğumu düşünüyorum ve bu fikrin gerçekleşmesi için çaba harcıyorum. Destekçimin yıllardır yaptığı bir seminerler dizisini içerik olarak başka bir şekilde değerlendiriyorum. Böylece onların harcadığı parayı etkili kullanıma dönüştürüyorum.
Sonuçları önemli olabilecek bir proje ürettim. Anadolu’ da dar olanaklarla çabalayan sanatçılara bir olanak bir şans sağladım. kendilerini gösterebilecekler. Bir ortak üretim ortamı yarattım. 12 üniversite birbirleriyle iletişim halinde olacak, birbirlerini tanıyacak, birbirlerine destek olacak. Ülkemizdeki resim sanatında birkaç yıldır yeni değer kazanmaya başlayan birikimlerimizin çağdaş yorumlarla özgün leşmiş resimlerin yapılmasına öncülük edecek. Tüm dünya 12 sergiyle Anadolu’yu görecek. Üstelik sanatçıların modern anlayışlarıyla.
1 yorum:
Merhaba.
Mersin "kent içinden" bir proje sorumlusu olarak hazırladığım proje ile projenize katılım yapmak istiyorum.Disiplinlerarası çalışmanın çok iyi bir örneği olacağını düşündüğüm projeyi ne zaman sunabileceğimi öğrenmek istiyorum.Mersin'e tekrar gelip katılacak sunumları inceleyeceğinize dair bir bilgi almıştım.Detayları paylaşabilmek için mümkünse iletişim adresinizi almak isterim.Çalışmalarınızın başarılı ve hep verimli olması dileğiyle...
Yorum Gönder