30 Aralık 2008 Salı

21 Aralık 2008 Pazar

SANATIN ANADOLU AYDINLANMASI 2010 PROJESİ KONYA GRUBU

20 Aralık 2008 Konya Selçuk Üniversitesi, Sanatın Anadolu Aydınlanması birinci proje grup toplantısını, proje grup başkanı Doç. Dr. Hüseyin Elmas'ın atölyesinde gerçekleştirdi.

















Konya Grubu:
Resim: Hüseyin ELMAS (Öğretim Üyesi- PROJE SORUMLUSU), İsa Eliri (Öğretim Görevlisi), İbrahim Çoban (Öğretim Görevlisi),Ahmet Dalkıran (Öğretim Görevlisi), İlham Enveroğlu (Öğretim Üyesi), Mutluhan Taş (Öğretim Görevlisi), Zühal Arda(Öğretim Görevlisi), Neslihan Kıyar (Öğretim Görevlisi), Birsen Limon (Araştırma Görevlisi), İlyas Sevindik (Güzel Sanatlar Lisesi Resim Öğrt.), Kürşat Azılıoğlu (Yüksek Lisans Öğrencisi), Merve Şener (Lisans Öğrencisi)
Heykel: Anar Eyni (Öğretim Görevlisi),Tayfur Öztürk (Öğretim Görevlisi), Özcan Özkarakoç (Araştırma Görevlisi)
Seramik: Emet Egement Işık Aslan (Araştırma Görevlisi), Melek Tolosa (Yüksek Lisans Öğrencisi)
Grafik: Harun Hilmi Polat (Öğretim Görevlisi), Uğur Atan (Öğretim Görevlisi), Ali Polat (Öğretim Görevlisi)

Toplantı da; Proje, projenin amacı, kapsamı, projede istenenler, proje destekçileri, proje danışmanları, projeye dahil olan üniversiteler ve proje bitim tarihi hakkında geniş bir bilgi veren Doç.Dr. Hüseyin Elmas daha sonra grubun oluşturulmasındaki kriterleri aşağıdaki şekilde açıkladı.

Konya Grubunun Oluşturulmasında Dikkat Edilen Noktalar:
Daha önceki sanatsal üretimlerinde Anadolu Kültürlerini kendi sanatı için çıkış yolu olarak kabul etmiş, yapmış olduğu çalışmalarla, hem uygulama hem de kuramsal açıdan bunu desteklemiş kişiler grubun temelini oluşturmuştur. Buna ilaveten, grup üyeleri arasındaki uyum, onların sanatsal üretimlerindeki tempoları, adaylarla ön görüşmeler dikkate alınmıştır.
Çalışma Şartları: Grup üyelerinin ortak bir mekanda farklı aralıklarla bir araya gelerek yapılan çalışmalara ilişkin değerlendirmeler yapabileceği, atölye imkanı olmayan sanatçıların ise çalışmalarını (sürekli) yapabileceği bir mekanın ayarlanması gerektiği konusunda fikir birliğine varıldı. Bu atölyede her ay yapılacak toplantıya Ressamların ve Grafikerlerin ayda bir, Heykeltıraş ve Seramik Sanatçılarının ise iki ayda iki çalışmayı tamamlamış olarak getirmeleri konusunda anlaşma sağlandı. Ve grup üyelerinden Anar Eyni ve Mutluhan Taş’a ait atölyenin bu amaçla kullanılmak üzere gruba devredilmesi konusu gündeme geldi. Atölyenin alt katının heykel atölyesi olarak kullanılabilecek donanıma sahip olması, bir seramik fırınının bulunması nedeniyle bu atölye grup üyelerince kiralandı.
Etkinlikler: Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 Projesi’ nin Konya’da bir grup sanatçının bir araya gelerek birlikte hareket edebilmeleri için bir vesile olduğu üzerinde duruldu ve proje kapsamında bir araya gelen bu 20 kişinin farklı etkinlikleri Konya ve Konya dışında belirli aralıklarla gerçekleştirmek üzere çalışmalar başlatabilecekleri fikri uyandı. Proje kapsamında projeye dahil olan diğer üniversitelerle işbirliğine gidilip yapılan çalışmaları hem görsel hem de kuramsal açıdan buralarda paylaşılması fikri ağırlık kazandı.

Grup üyelerinin bir sonraki toplantı ya (17 Ocak 2008) cd halinde cv lerini 10 çalışma örneğiyle birlikte getirmeleri ve bunun çıktılarının alınarak bir dosya halinde atölyede bulunmasının yararlı olacağı konusunda fikir birliği sağlandı.

Dökümanlar:Projeye ilişkin konu üzerinde (Anadolu Kültürleri) yeni çalışmalara girişecek üyelere , daha önce bu alanda çalışmalar yapmış üyeler tarafından yardımcı olunması gerektiği, sıkça aralıklarla yeni arkadaşların çalışmalarına yol gösterici, yönlendirici eleştirilerde bulunulması gerekliliği, bu alanda daha önce yapılmış çalışmalara ilişkin dokümanların atölye ortamına kaynak olarak getirilmesi, bu konuda İstanbul’un Konya grubuna yardımcı olması yönünde girişimlerde bulunulması gerektiği üzerinde duruldu. Toplantı bitiminde konya grubu yeni kiralanan atölyeye giderek atölyenin eksikleri konusunda konuşuldu ve bir sonraki, 17 Ocak 2008 toplantısının burada yapılması kararlaştırıldı.

14 Aralık 2008 Pazar

12 Kasım 2008 KAYSERİ ERCİYES ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ
Erciyes Üniversitesi öğretim görevlileri ve öğrencilerine Live Sanatsal Malzeme tanıtım semineri düzenledik. Ardından Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 projesini anlattık. Resim bölüm başkanı Yrd. Doç. Hakan Pehlivan ve Vedat Çolak bizleri üniversitenin resim atölyelerini ve baskı atölyelerini gezdirdiler. Heyecanla Kayseri proje grubunu bekliyoruz.



















14 Kasım 2008 GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ

Projeye katılımı beklenen üniversitelerden biriside Gaziosmanpaşa Üniversitesi. Live Sanat olarak Eğitim Fakültesi öğrencilerine sanatsal malzemeleri tanıttıktan sonra Sanatın Anadolu Aydınlanması projesini anlattık. Güzel Sanatlar Eğitimi bölüm başkanı Yrd. Doç. Ersoy Yılmaz tarafından proje grubu oluşturuluyor.



















26 Kasım 2008 KÜTAHYA DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ
GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ



















Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ve öğretmenleriyle güzel bir gün geçirdik. Live Sanatsal malzeme tanıtım seminerimizin ardından Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 projesini anlattık. Projenin amacından, işleyişinden ve sürecinden konuştuk. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi projeye katılan 20 üniversiteden biri olmayı kabul etti. Resim bölüm başkanı Doç. Dr. Lale Altınkurt ve resim bölüm başkan yardımcısı Öğrt. Gör. Murat Ateşli’nin organize ettiği proje tanıtım toplantısında resim, grafik, seramik, animasyon bölümü son sınıf öğrencileri, doktora öğrencileri ve öğretim görevlileri katılarak proje hakkında görüş ve yorumlarını paylaştılar. Proje içinde yer alan Dumlupınar üniversitesi, farklı disiplinlerden oluşan bir proje grubu oluşturarak aralarında bir de lider belirleyecekler. Ve ardından tek bir ortak kavramdan yola çıkarak çalışmalarına başlayacaklar… Heyecanla proje gelişmelerini bekliyoruz..



















Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Mahmut Ayhan'a Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 projesi hakkında görüşlerini sorduk.


















2010 Avrupa kültür başkenti etkinliği kapsamı altında tasarlanan, Anadolu'nun kültürel yaşamını ve kültürel gelişimini çağdaş bir üslupla, uluslararası platformda sergileme imkanı bulabileceği, "Sanatın Anadolu Aydınlanması" konulu proje hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok yerinde bir düşünce olarak algılıyorum. Bunu düşünenleri de kutlamak gerekir. Uygarlıkların beşiği olarak kabul edilen Anadoluda yaşayan toplumlar, kendilerinden önce yaşamış olan toplumların kültürel değerlerini hep korumuşlar ve beğendiklerini de sahiplenerek devam ettirmişlerdir. Bu mirasın günümüzdeki sahipleri olarak bizlerin de koruması, ortaya çıkarması ve yeni değerler ekleyerek evrensel kültüre katkıda bulunmamız gerekmektedir. Her olgunun bir temeli olduğu gibi sanatın da bir temeli, gelişim süreci vardır. Bu gelişim süreci sırasında geçmiş uygarlıkların izlerine ne kadar atıfta bulunulursa, ortaya çıkan eserler de o derce insancıl ve evrensel bir değer taşır. Fakültemizin üstlendiği görev de yerel estetik değerlerden hareketle yeni evrensel değerlere ulaşmak olduğu için, bu proje ile kendimize yeni bir çalışma gerekçesi bulmuş olduk.

Sizce Sanatın Anadolu Aydınlanması projesi, üniversitenize ve proje katılımcılarına ne gibi katkıları olacaktır?

Öncelikle, üniversitemizin bulunduğu bölge çok eski ve farklı uygarlıkların üst üste yaşadığı bir çevre olmuş. Üniversitemizin yürüttüğü Seyit Ömer Höyüğü kazısı buluntuları milattan önceki 12 000’li yıllara kadar tarihlenmekte, Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin yaşandığı bir bölgede bulunmaktayız. Önemli yerleşim ve kültür kalıntılarının bulunduğu Frig vadilerinin büyük bir kısmı ilimiz sınırları içindedir. Helenistik ve Roma dönemlerinin yaklaşık 100 000 nüfuslu olduğu tahmin edilen Aizanoi kenti kalıntıları buradadır. Bu kentte tarihte bilinen ilk borsacılık işlemlerinin yapıldığını gösteren alanlar ve yazıtlı blok taşlar ile spor karşılaşmalarında kazananlar için kazınmış taşlardan oluşan şampiyonlar anıtı bulunmaktadır. Zevus tapınağı duvarındaki meander diye isimlendirilen motif daha sonraki Selçukluların halı ve kilimleri ile binalardaki taş oymacılıklarına konu olmuştur. Seramik ve çinicilik çok eskilere dayanan kültür ve sanat ürünlerinin hammaddesi olmuştur. Termal kaynaklar şimdi olduğu gibi eski dönemlerde de insanların ilgisini çekmiş ve bir ziyaret yeri olarak önemli bir merkez olmasını sağlamıştır. Şimdi içinde bulunduğumuz böyle bir ortamda sanatsal değerler yaratmak ve bunları daha çok insana göstermek açısından önemli katkılar sağlayacak olan bu proje , üniversitemize ve fakültemize farklı bir kimlik de kazandırmış olacaktır. Projeye katılanlar açısından da bir silkiniş ve kendini bulma, sanat anlayışına zenginlikler katma açısından iyi bir fırsat yaratmış olacaktır.

Sanatın Anadolu Aydınlanması projesi ile bir farkındalık yaratılabilinir mi? Anadolu'da bulunan üniversitelerdeki genç nesillerin kendi topraklarının taşıdığı kültürden haberdar olmaları kendi bireysel gelişimlerini tamamlamaları açısından ne kadar önemli? Bir öğretmen kimliğinizle yorumlarınızı alabilir miyiz?

Önce de belirttiğim gibi, içinde bulunduğumuz bu tarihi çevreyi tanıma açısından öğrencilerimizin motivasyon kazanmalarına, ilgilerinin artmasına ve onlarda yeni düşüncelerin ortaya çıkmasına fırsat vereceğini düşünüyorum. Günümüz sanat ürünlerinin, teknolojinin imkanları da kullanılarak köklü ve çağdaş bir görünüm kazanmaları ancak bu tarz motivasyonlarla sağlanabilir. Modern anlayışın ortaya çıkardığı tekil düşüncenin birbirine benzeyen sanat ürünleri yerine, kimliği olan eserlerin yaygınlaşması insanlık adına daha samimi ve anlaşılır bir dünya kurulmasına da vesile olacaktır.

1 Aralık 2008 DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ BUCA EĞİTİM FAKÜLTESİ
Buca Eğitim Fakültesi Resim eğitimi bölüm başkanı Prof. Bedri Karayağmurlar bizleri üniversite atölyesinde ağırlayarak proje hakkında görüştük. Bedri Karayağmurların yapmış olduğu çalışmaları yakından görmek bizleri heycanlandırdı. Buca Eğitim fakültesinin proje grubunu sabırsızlıkla bekliyoruz. :)










































1 Aralık 2008 DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesini ziyaret ettik. Resim bölüm başkanı Prof. Mümtaz Sağlam ile proje hakkında konuştuk. Dokuz Eylül üniversitesi proje grubu oluşturmaya başladı.

2 Aralık 2008 AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ




















2 Aralık 2008 Antalya Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesini ziyaret ettik. Temel Eğitim bölümü öğretim görevlisi Ebru Nalan Sülün bize yardımcı olarak tüm ilgili birimlere proje hakkında duyuruyu yaptı. Ali Akdamar, Akdeniz Üniversitesi öğretim görevlileri ve öğrencilerine projenin amacından bahsetti. Resim bölüm başkanı Yrd. Doç. Oğuz Haşlakoğlu ile sanat hakkında ve Sanatın Anadolu Aydınlanması projesi hakkında görüştük. Sanatın Anadolu Aydınlanması projesi Antalya proje grubu oluşturuluyor.
Akdeniz Üniversitesi proje grup lideri Ebru Nalan Sülün.













19 Kasım 2008 Çarşamba

Sayın Blog üyeleri,
Live Sanat olarak düzenlediğimiz sanat aktivitelerini, yeni çıkan ürünlerimizi, seminerlerimizi, Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 projesi etkinliklerimizi ve sanata değin pek çok aktivite haberini sizlerle paylaşacak sanatın farklı dallarında çalışan profesyonel sanatçılarla söyleşilerin yer alacağı LİVE SANAT HABERLERİ Aralık ayı 1. sayısı tüm sanat birimlerine gönderilecektir. Bülteni temin etmek isteyen sanatçı ve sanatla ilgilenen blog üyelerimizin mmirap@lisans-as.com adresine gönderecekleri bilgi maili ile (ad, soyad, telefon, adres) Live Sanat Bülteni adreslerine gönderilecektir.
Keyifle okumanızı dileriz.

Saygılarımızla
Live Sanat
“SONSUZ MİRASIN FARKINDA OLARAK YAŞAMAK”
Gürol Sözen


Türk ve İslam Eserleri Müzesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve HSBC işbirliği ile Mayıs- Ağustos 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen, “Farklı Kültürlerde Güzeli Arayış” adlı büyük sergi, Anadolu topraklarının on bin yıllık öyküsüydü. Sanırım onbin yılı kapsayan uygarlıkların, günlük yaşamlarında kullandıkları eşyaları bir araya toplayarak, halkın bilgisine sunmak senelerinizi almıştır. Güncelliğini koruyan ve tartışması süren serginin kendisinden ve oluşum sürecinden bize biraz bahseder misiniz?

Yaşamın kendisi, bir sonsuzluk. Kitabı ve sergisini oluşturduğumuz “On bin yılın öyküsü” ise, Anadolu toprağının sonsuzluğu. Ama bir farkla, sıradan bir
sonsuzluk değil bu. Yeryüzü coğrafyasının kültür ve sanatla taçlanmış onuru. Gelecek kuşakları da besleyecek olan büyük miras.
Yaşamı anlamlı kılan ne var ise o: Şiiri, destanı, resmi, heykeli, müziği, dansı, şöleni, sofrası, mimarisi, evi barkı, savaşı, barışı, sevdası, umutu ve umutsuzluğu.
Kendinize dair ne geliyorsa aklınıza, onun düşü, masalı, öyküsünden notlar bu kitap ve sergi.
Ama kitap ve sergiyi iteleyen başka bir olgu var: 2o yılı aşkın zaman dilimi içinde çıkan kitaplarımız. Bu birikimin öncüleri, yazı ve belgeseller filmler, sergiler dışında, daha önce yayınladığımız kitaplardı: Bin Çeşit İstanbul ve Boğaziçi Yalıları / Akbank Kültür Yayınları. 1989. Ege’den Akdeniz’e Mavi Uygarlık/ Akbank Kültür Yayınları ( Akbank’ın 50. yıl armağan kitabı) 1995-1998. Martıların İstanbul’u. (T. İş Bankası’nın 75. yıl armağan kitabı). 2000. Bulutların Altındaki Uygarlık Anadolu/ T.İş Bankası (Türkçe-İngilizce) 2ooo. Büyük Menderes’in Sularında Priene, Milet, Didim.( Prof.Dr. Zeynep Sözen ve Prof. Dr. Münir Ekonomi ile birlikte)/Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları (Türkçe-İngilizce) 2oo2.
Ve sözünü ettiğiniz serginin öncüsü, HSBC’nin yayınladığı, Anadolu Topraklarında Güzeli Arayış kitabı ise tüm bu birikimin yansımasıydı.
Anadolu topraklarının kültürel zenginliğindeki, ayrıntıların büyük yolculuğu.

Bütün bu kitapların geneline baktığımız da, ortak bir nokta var. Anadolu Uygarlıkları’ndaki birikim bizi Güzeli Arayışa, simgeler dünyasına yönlendiriyor.
Anadolu Uygarlıklarında Güzeli Arayış, Neolitik Çağ’dan, Osmanlıya Güzeli Arayış aslında. Güzeli Arayış, sanatın, toplumsal yaşamın vazgeçilmezi. Yani, hangi çağda olursak olalım, “Güzeli aramak”; yeme içme gibi çok büyük bir ihtiyaç. Biz, güzeli ararken karşımıza bir çok simge çıktı ve bu simgelerden sonra kitap oluştu. Kitap yayına hazırlanırken düşündük ki; belki dediklerimize inanmayabilirler! Çünkü Güzeli Arayışın ana teması, çok erken tarihler olarak, Anadolu gözüküyordu: Çatalhöyük, Çayönü, Kültepe gibi merkezler. Yani, 8.000, 10.000 yıl önce onlar da güzelin peşindeydiler. O zaman, bu işin sergisini de yapmamız zorunluluk haline geldi. Kamuoyuna sunduğumuz ve HSBC tarafından yayınlanan 416 sayfalık Anadolu topraklarında “Güzeli Arayış” kitabı ve bu kitabın bir de görsel öğesi olmalı, dedik. Ardından, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürü Seracettin Şahin ve tabii ki Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte bu konuda bağlantıya girildi. Ve iki yıl önce sergi hazırlıklarına başladık. Kitap ve sergi HSBC’nin önemli desteği ile gerçekleşti. Bu çalışmalar esnasında Anadolu’da ve İstanbul’da bulunan pek çok müzeden eserler aldık. Bu müzeler; İstanbul’da Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Malatya Müzesi, Antalya ve Afyon müzelerinden eserler getirdik. Eserler, derken şunu söylemek istiyorum; Bu bir simgeler dünyasıydı. Nokta, daire, kare, iç içe kareler, çapraz, spiral, dikdörtgen, yıldız, ay, güneş, üçgen, gamalı haç, çarkıfelek, meandr, kalp ve daha somut olarak da; aslanlar, çift başlı kartallar, kuşlar, ejderler, rozet çiçekleri vb.

Bu serginin en önemli noktası; Bugün yaşamımızda kullandığımız eşyalar üzerinde de bu simgelerin var oluşu ve bu simgelerin, 8- 10 bin yıl öncesinde Anadolu’da yaratılmış olması. Kimileri de günümüzden 12 bin yıl öncesine gidiyor.

Anadolu’nun çok önemli bir özelliği var. Binlerce yıl öncesinden günümüze kadar pek çok uygarlık yan yana yada iç içe ve birbirlerinden etkilenmişler. Örneğin; M.Ö. 4- 3 binde, Maden Çağı yaşanmış sonra arkasından bakıyorsunuz Hitit, Frigya, Urartu gibi uygarlıklar. Nemrut Dağı’nda Kommagene Krallığı. Ege ve Akdeniz’de İyonya, Lidya, Likya, Karya, Pamfilya gibi uygarlıklar. Arkalarından, büyük uygarlıklar, Bizans, Selçuklu, Osmanlı… İşte biz bu imajın sergisini, ilk kez gerçekleştirdik. Bir örnek: Üzerinde çizgilerin yer aldığı Neolitik Çağa ait toprak kaplar, baştan başa soru işareti, yani birer efsane. Tarih ise M.Ö. 8 bin- 6 bin. Sanki günümüzün ustalığı.

Anadolu insanının sosyal ihtiyaçlarından çıkan ahşap, taş, halı, kilim ve yazma gibi araç gereçlerin üzerlerine çizdikleri motiflerin amacı güzeli yansıtmak için mi, yoksa bir ticaret kaygısı da düşünebilir miyiz?

Üretileni, kendisine ve çevresine, beğendirme de diyebiliriz, kaba bir tanımla. En büyük tanığı da doğa.Ticari kaygı işin önceliği değil, çok sonra. Şunu hemen söylemek istiyorum: İnsanoğlu o günün koşullarına göre yaşamı iyileştirirken, yaban hayvanlarını evcilleştirirken ve mağaralarda yaşarken bile çizginin peşindeydi. Bu sergi, çizginin serüvenidir. Olağanüstü bir serüven…Bir başka olgu: Yeme, içme gibi, süslenme de büyük bir ihtiyaç. 8-10 bin yıl öncesinde de boncuklar, takılar vardı ve kadınlar süsleniyordu. Peki, bu boncuklar nereden geliyordu? Kızıl Deniz’den. Kızıl Deniz’in istiridyeleri, salyangozları vs. İşte ticaretin başlangıcı. Ama yalnız süslenme için ticaret yapılmıyordu. Ticaret ilişkileri ile birlikte sanat, aynı anda. Ticaretle birlikte insanlar kendini beğendirme iç güdüsünü taşıyorlardı. Sanat yapıyorum, yapmak istiyorum diye bir gereksinim yok..Sergide şu gerçeği de söylemek istedik: Yeryüzünün tek gerçeği biz değiliz.
Hititli kadınlar yalın giysiler, kumaşlar kullanırlarken, Mısırlı kadınlar daha renkçi ve daha takıp takıştırmaya meraklı idiler. O çağlarda; Mısır, Hitit, Mezopotamya arasında da büyük bağlar var. Mısırdan gemilerle, develerle kervanlar geliyor ama yeme içme ihtiyacı kadar da süs eşyası taşıyorlardı. Asur’dan Anadolu’ya da ticaret kervanları geliyordu. Asur’dan çıkan kervanlar Orta Anadolu ya ilerlerken oralarda koloniler de oluşturdular. İşte bunlara, Asur ticaret kolonileri deniyor. Mezopotamya’dan gelen bir tüccar bakıyor ki Anadolu zengin bir bölge. Konaklama ihtiyacı duyuyor; konakladığı zaman da evler yapıp yerleşiyor. Bu tüccarlar Asur’dan yada Mezopotamya’dan yukarı çıkarken yanlarında armağanlar getiriyordu. Mezopotamya’ya giderken de bu kez Anadolu’dan süs eşyaları götürüyor. Bir Hitit tabletinde; Boğazköy yani Hattuşa’da bulunmuş: Bir kadın tüccar kocasına mektup yazmış. Kadın soruyor: “Sallum Ahum karısına bir ev yaptırdı. Sen bana ne zaman ev yaptıracaksın?Yünün içine koyduğum bir Mina gümüşü kontroller aldılar. Bir daha dikkat et.” Bu tür günlük olaylar tabletlerde yer alıyor. Binlerce yıl önce, o günkü insanların hayata bakışları, günümüz insanlarından farklı değildi. Aynı doğayı gördüler, aynı sularda yıkandılar. Sevdalandılar, ihanetleri, savaşları korkuları yaşadılar ama, güzelin peşini bırakmadılar.Bu nedenle de sanat, ticaret ile birlikte gelişti. Orta Anadolu’dan yada Anadolu’dan, Yunanistan’a ve Orta Avrupa’ya. Hindistan’dan da Anadolu’ya gelen kavimler vardı. Yani sürekli göç olayı. Sürekli, güzeli arayış. Onun için, herkes bedeninde en güzel eşyalarını taşır. 20. yüzyılda da değişen bir şey yok ve beğendirme devam ediyor. Yani, ticaretle birlikte sanat da hayata egemen oluyor. Şunu söylemek isterim: Güzeli arayışın; tek tanrı, çok tanrı, yada Hıristiyan, Müslüman ayrımı ile de ilgisi yok. Kim güzelliği yaratabilirse! Para tanrısının egemen olduğu çağımız, bu nedenle tek gerçeğimiz değil. Kârlılık ile uygarlık bu nedenle eş anlamlı değil.

Günümüz sanatçılarında niye ağırlıklı olarak batı etkisi görülür. Sizce modern ve geleneksel sanat çatışıyor mu? Yoksa kendi öz kültürümüzü bilmiyoruz da yorumlayamıyor muyuz?

Sanat akımları her çağda var. Bellediğimiz ve ezberlediklerimiz yüzyıllara hapsedilemez. Binlerce yıl önce, bronz çağında yapılmış bir heykelin, bugün, nasıl döküldüğünü algılayamıyorsak; o çağlarda yapılmış çocuğunu emziren bir kadın figürünü ya da maden çağında yapılmış törensel simgelerde ki boğa heykellerinin soyutlamasını anlayamıyorsak; biz kendi topraklarımızdaki uygarlıkları yok sayıyoruz demektir. Anadolunun kültür zenginliği, hiçbir toprak diliminde yok. Ayağımıza takılıyor bu uygarlıklar. Yalnızca yaptıkları resim, heykel, bezeme, takı ve yarattıkları mimari ile de değil; bunların yanı sıra şiirleri, destanları ve masallarıyla da onlar varlar. O dönemin en güzel şiirlerini Anadolu Uygarlıkları Şiirleri adı altında Talat S. Halman çevirmişti. Örneğin Gılgamış destanı çok ilginç bir edebiyat örneğidir. Şunu söylemek istiyorum: Doğunun topraklarına ve kendi uygarlıklarımıza at gözlüğü ile bakmamaya çalışalım. Güzeli Arayış sergisinden bir örnek: 16. yy’a ait bir kaftan: Sultan kaftanı. Üzerinde hiçbir süs yok. Siyah bir çuha ama etekleri açıldığı zaman 12-13cm’lik bir atlas dönüyor. Atlasın köşesinde ise kalp simgesi var. Ama o kadar yalın ki, o kadar üzerine basmıyor ki. Hemen yanındaki bir altın bilezik üzerinde de kalp simgesi; Bizans’a ait. Yani 6.yy. İkisinin de arasında 1000 yıl fark var. Bir başka örnek: sergide yer alan iki heykelden birisi M.Ö. 6-7. yy. ait bir atlı heykeli ve hemen yanında da M.S. 13.yy’a ait Henry Moore soyutlamasını anımsatan bir heykel. İki usta arasında 1900 yıl fark var. İkisi de atlı. Biri sırlı biri sırsız.



Günümüze baktığımız zaman; en büyük yanlışlığımız: Kendi gerçeğimizden kopuk yaşamamız. Kendi edebiyatımıza, topluca, bu topraklarda üretilenlere eğilelimbiraz da... Ama buna, folklor açısından bakılmadan. Yaşadığımızın farkında olmak için, kendimize soru sorarak, yorumlayarak bakmalıyız. Örnekleri çoğaltabiliriz; M.Ö. 4000’de bulunmuş bir kılıç vardı sergide. Üzerinde gümüş üçgenler yer alan bir kılıç. Kılıcın iki yüzünde de üçgenler. Kılıcın hemen yanında da bir küp. M.Ö. 2000 yılına ait olağanüstü güzellikte ki bu küpün, üzerinde de aynı simgeler.Hayatı yanlış algılamayalım, diyorum. Körü körüne öykünmeyelim: bilgiden, araştırmadan yoksun değilsek. Taklit, geçicidir!
At gözlüğümüzü takıp, tek gerçeğin 20. ve 21. yüzyıl olduğunu söylersek; Hititli Mursilis’i, Frigyalı kral Midas’ı, İyonyalı Thales’i, Hippodamos’ı, Herodot’u, Homeros’u, Yunus Emre, Mevlana, Karahisari, Mimar Sinan, Pir Sultan, Karacaoğlan ve nice bilgeleri, hayatımızın, düşlerimizin neresine koyacağız?

Türkiye ve Avrupa sanatını karşılaştırmamız gerekirse özellikle kendi kültürünü tanıtabilme açısından bizim ülkemizde neler yapılması gerekiyor?

Büyük toplumlar, ticareti ve onun uzantısı zenginliği yalnız parada görmeyen toplumlardır. Uygarlıklar, hiç bir zaman paranın yalnızlığı üzerine kurulamaz. Para araçtır. Bu bizim yargımız değil, yani ilk altın parayı bulan Lidyalıların metinlerine bakın; gerçek zenginliğin ne olduğunu daha iyi anlarız. Avrupa’nın 13. yüzyılı ile Anadolu’nun 13. yüzyılı iyi karşılaştırılmalı: Ortaçağ ile Anadolu’nun ve Selçuklu döneminin karşılaştırılması lazım. Rönesans, olağanüstü bir dönem; bunun evrenselliğini kimse yadsıyamaz. Mimarlarıyla, sanatçılarıyla: Michelangelo, Leonardo vb. ama biraz geriye dönüp, 13. yüzyılda Mevlana’yı, Yunusları ve Selçukluları da anıımsamamız gerek. Ve bir de eskitilmiş kavramlardan: “Soyut sanat hayata egemendir yada figüratif sanat öne geçmiştir” gibi sınırlamalardan pılı, pırtıyı bırakıp tüymemiz gerek. Her şey figüratif olabildiği gibi her şey soyut da olabilir. Selçuklular neden olağanüstü bir soyutlamaya gittiler; mimaride, süslemede? Doğunun ve batının olağanüstü bir çizgi ve resmetme dünyası var; bunun da çok ayrı bir yere konulması lazım: Düşüncede, görsel öğelerde ve müzikte. Onun için, Anadolu uygarlıkları bir sonsuzluk. Anadolu uygarlıklarına baktığımız zaman, biz buna, simgelerin dünyası ve geleceğin de dünyası diyoruz. Yani, 20 .- 21. yy’da ya da binlerce yıl sonra da olsa, bu simgelerden kimse vazgeçmeyecek. Peki o zaman biz neredeyiz? O zaman Çatalhöyük, Çayönü, Kültepe, Körtiktepe, Göbeklitepe’ye nasıl bakacak ve ne anlayacağız? Onlar müzelik ören yerleri değil. Bugün Bach’ın besteleri ve yorumu neden güncel? Neden Caz sanatı ondan yararlanıyor? Abdulkadir Meragi’lere, Dede Efendi’lere, Itri’lere, III. Selim’lere ve ilahilere de bakalım; biz kimseyle yarış içerisinde değiliz. Bir toplum ancak kültürüyle var olabilir. Kendi topraklarını, gerçeğini; suyunu, bulutunu, ağacını, çiçeğini, didikleyenlerle varolabilir. Bu denli tıka basa dolu bir kültürden, kendimizi dışlamamalıyız. Kendimize yoksul bir ulus gözüyle bakmamalıyız ve el kapısına nöbet durmamalıyız. Metin Sözen; “Biz bu ülkenin kiracısı mıyız?” diyor. Hayır kiracısı değiliz, mal sahibiyiz ama gel de kendi sözüne inan!
Hiçbir çiçek köksüz değil. Ama yapay çiçeklere özeniyoruz.

Ülkemizde kendi kültürümüzü topluma anlatmak açısından müzelerin katkısı üzerine neler düşünüyorsunuz? Günümüz müzeleri bunun için yeterli midir sizce?
Genellikle farkında olmadığımız çok önemli müzelerimiz var. Örneğin, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi görkemli bir müzedir. Topkapı Sarayı, Türk ve İslam Eserleri, Arkeoloji müzeleri de görkemli müzelerdir. Ayasofya, zaten başlıbaşına anıt bir müze. Bunun gibi diğer Anadolu kentlerinde de çok önemli müzeler var ama gezen kim?. En büyük eksiklik, büyük bir varlığın, kültürel mirası üzerine oturmuş bir ulusun yöntemsizliğidir. Kendini dışlamışlığıdır. Bugün Önasya dillerinin metinlerini okuyanları emekliye ayırdık. Hititçe, Urartuca Latince, Grekçe bilenleri ayırdık, Nesih yada Kufi, Talik yazı uzmanları için de aynı şey geçerli. O zaman öykündüğümüz hangi kültür? Hangi inanış, hangi “makbül” çağ? Biz, nereliyiz? Söylevlerde değil. Yaşarken!

Türkiye’de tarihi eserlerin sağlıklı korunmasına yönelik sağlam bir alt yapı oluşturulduğunu düşünüyor musunuz?

Ben gene, hayır diyorum. Yani oluşturulmadı. Olanları da ayıkladık… Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldığı zaman, özellikle Bizans’lı ustaları için, halka duyurarak “İster İstanbul’u terk etmiş, ister hapiste, ister bu topraklardan uzaklaşmış olsun. Bu kişiler bulunsun ve getirtilip işinin başına oturtulsun,” demiştir. Yani Fatih, yada ondan sonraki sultanların önemli bir kısmı bulundukları toprakların dışında, usta sanatçı kim var ise onları İstanbul’da topluyorlardı. Bu bilinç bugün yok. Örneğin Osmanlı’da “Ehli Hiref” örgütü diye bir örgüt var. Dünyanın neresinde hattat, minyatür ustası, zergeran (kuyumcu), nakkaş var ise bunları İstanbul da topluyor ve onlara önemli akçeler verip, ihsan da bulunuyorlardı. Aynı şekilde önceki uygarlıklarda da örneğin; Hitit’te, Hattuşa’da, Yazılıkaya yakınında sanatçı atölyeleri vardı. Aynı şekilde Ege’ de İyonya’ da, Dionysos sanatçıları: Dionysos sanatçılarının önemi; hangi kente giderlerse gitsinler o kent vergiden muaf tutuluyordu yani sanat destekleniyordu. Nedeni; sanata ve kültüre önem vermeyen toplumlar geleceğe kalamazlardı da ondan.

Biz kendimizi yoksul bir ulus olarak görebiliriz. Ama bu denli kültürel mirasın üzerinde iken, el kapılarında dileniyorsak, bizim geleceğimiz yok demektir. Kültür bu denli önemsiz, yoksul ve basit değil.

İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Neden Anadolu’da bir şehir değil de İstanbul?

Anadolu’ da bir çok kent, başkent zaten: Efes, Bergama, Milet, Troya, Side, Hattuşa vb.. Tüm bunların yanı sıra, su uygarlıktır ve çok önemli kentler, hep su kıyısındadır. Milet eskiden bir su kıyısındaydı, tekneyle ticaret yapılabilmesi için. Büyük uygarlıkların başkentleri, genellikle suyun kıyısında kurulan kentlerdir. İstanbul’un kültür başkenti olmasındaki en büyük neden sanıyorum, Bizans’ın ve Osmanlı’nın görkemli bir su kıyısındaki bu kente siyasal ve kültürel olarak hakim olmasından kaynaklanıyor. İki büyük uygarlık; birisi 1100 yılı aşkın sürmüş, diğeri ise 500 yıla yakın. İstanbul’un 2010 yılı için başkent seçilmesinin etkili olmasının nedenlerinden birisi bu. İstanbul’un tarihsel birikimi ve doğal zenginliği de bir başka etken. Ama önemli olan bir başka neden daha var: Günümüz Türkiye’sinde, sanatın da başkenti gene İstanbul.

Sizin de danışma kurulunda yer aldığınız, 2010 Avrupa kültür başkenti etkinliği kapsamı altında tasarlanan, Anadolu’nun kültürel yaşamını ve kültürel gelişimini çağdaş bir üslupla, uluslararası platformda sergileme imkanı bulabileceği, “Sanatın Anadolu Aydınlanması” konulu proje hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu proje, önemli; çünkü İstanbul’un dışında, uygarlıkların başkentleri de var, demiştim. Şu açıdan önemli; sanat dünyanın her yerinde belirli merkezlerde yapılır, üniversiteler gibi. Ama bugün, yanlış bir politika nedeniyle, neredeyse her kentte üniversite kuruluyorsa da, bu üniversitelerin sanat bölümlerine de ivme kazandırmak denenmelidir: Eski uygarlıkların merkezleri yada merkezlerine yakın üniversiteler ile bu kentler ilişkilendirilerek. Büyük üniversiteler, dünyada, büyük merkezlerde toplanmıştır. Sanat da doğal olarak o merkezlerde yapılır. “Bu, kaymağı yemek” olarak algılanmamalı. “Kültür kentleri”, güncelliği yoğun olan kentlerdir. Ama diğer taraftan da sanat başka kentlerde yapılmaz anlamını taşımıyor. Sanat evrensel bir olgu. Her toprak parçasının her biriminde sanat üretebilir insan.

Ayrıca Anadoluda ki açılan bir üniversitenin sanat bölümleri de var. Anadolu, yeme içmeden, halısına, kilimine, oyasına, türküsüne kadar zengin bir birikime sahip. İşte bu nedenle de bu projenin gelişmesi ve yaygınlaşması gerekiyor. Bu nedenle, geçmiş uygarlıkların çok önemli kültürel merkezlerinde bu projenin tartışılması gerekiyor. Örneğin Van Üniversitesi ise, Urartu; Çanakkale Üniversitesi ise Troya’dan o üniversitelerin kültürel birikimleri nasıl yararlanır? Hangi toprak diliminde olursak olalım, uygarlıklar ülkesinde bir eserin çağdaş sanatçıları da etkileyebileceğinin örnekleri sunulmalıdır. Ve burada din, dil, ırk ayrımı yapılmadan. Kapıları açık olmayan kentler, yalnız kentlerdir. Çünkü kendimizi olduğu gibi toplumu da çok yanlış bir yerlere sürükleyebiliriz. Ve kendi içimize kapanırız; hele bunun adı kültür ve sanat ise. Bir başka şey de var: Bu toprakların on bin yıldan öte bir geçmişi. Bu geçmişin bir bütün olduğunu unutmayalım. Anadolu coğrafyası ile oynamayalım.O nedenle de bu proje iğme kazandırmak, toplumsal yalnızlığımızı azaltmak adına, küçük ama çok önemli bir başlangıç projesidir. Mümkünse, Yunus gibi Mevlana gibi söyleyelim.Karahisari gibi hat çekelim.Antihakos gibi dağ başlarına anıtsal heykeller dikelim ve unutmayalım: Onlar adsız birer usta yontucuydu. Bizim ise adımız var!..

“Farklı Kültürlerde Güzeli Arayış” sergisi ile Anadolu’da binlerce yıl ev sahipliği yapmış medeniyetlerin güzelliğe dair bıraktıkları izleri gözler önüne serdiniz.. “Sanatın Anadolu Aydınlanması” projesi ile “Farklı Kültürlerde Güzeli Arayış” sergisini ilişkilendiriyor musunuz?

Kesinlikle ilişkilendiriyorum. Zaten birbirini doğuran projeler. Farklı kültürler, derken şunu diyoruz, “Ey ahali artık tek tanrı çok tanrı” düşüncesinden, ayırımından vazgeçin. Bir tek gerçek var; sanatın evrenselliğini oluşturmak. Şiiri olmayan bir toplum hiç bir yere gidemez. Masalları olmayan bir toplum hiç bir yere gidemez. Bugün 20. yy’ın masalı yok, 21. yüzyılın da. Şimdi biz bunları yaratamıyor isek, o zaman, yaşadığımız günü, geleceğe taşıyamayız. Ulusal zenginliğimizi, kültürümüzü kesin kez elimizden kaçırmış oluruz. Bir yalana da satılmayalım: “Artık, ben varım.” Hayır; her birey ve toplumun kendi kimliği vardır. Kendi nakışı, sesi vardır. Bunu yok edemezsiniz. O nedenle farklı kültürlere sarılıyoruz. Farklı kültürlerle bütünlenmiş bir Anadolu coğrafyası bu. Kimi zaman Mevlana’ya, kimi zaman Yunus Emre’ye, kimi zaman da anonim olduğu dillendirilen bir tanım “Güzel birdir. Sen aynaları çoğaltırsan o da çoğalır,” sözüne sığınmamız gerekiyor. Biz kitabımızda da, “Farklı Kültürlerde Güzeli Arayış” sergisinde de aynı tanımı seçtik. “Güzel birdir. Sen aynaları çoğaltırsan o da çoğalır,” diyoruz ki, “sen bu projeye katılırsan, sen kendini bu projenin içinde ve bu uygarlıkların özünde görürsen, ancak, güzeli gelecek kuşaklara aktarırsın,”diyoruz. Evet, “Sanatın Anadolu Aydınlanması” ancak, Anadolu da ki her kent kendi aynasını uygarlıklara tutarak çağdaş dünya yaratabilir. Anadolu toprağına çömelip tespih çekmekle bu iş olmuyor.

Her çeşit rengin varolduğu toprakları bellemek gerek!

Sizce, 2010 için geliştirilen projelerde kendi kültürümüzün farkındalığı sağlanabilecek mi bunun toplumumuz için ne gibi faydaları olabilir?
Ancak kapıyı aralayabilir. Şundan ötürü kapıyı aralayabilir: Örneğin, “İstanbul festivali” çok önemli; tiyatro, müzik, caz, sinema vb. çok önemli. Her kentte kültür evlerinin açılması da çok önemli. Mimari dokunun, eski kent dokusunun onarılması, Anadolu’da ÇEKÜL’ün (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma Vakfı) kazandırdığı ve gittikçe de boyutlanan ve onarılan her yapıya işlevsellik verilmesi çok çok önemli. Olağanüstü bir imece. Ama, 2010 İstanbul projesinin bu boyutta ne denli etkin olacağını bilemiyorum. En azından, görsel olarak; müziğiyle, dansıyla, edebiyatıyla, sergileriyle, müzeleriyle bir hareketi başlatmış olması çok önemli. Ama şu kanıdayım: Devlet ricali, yani, üst düzey de olanlar, bunun farkında mı?

Her imparator, ister dağ başında ki Kommagene Kralı Antihokos, Selçuklu Kralı İzzettin Keykavus ya da Büyük İskender gibi olsun, (Büyük İskender Homores el yazmalarını toplayan biriydi.) Michelangelo’ya destek veren ve kendi mezar anıtını yaptıran Medici ailesi de “geleceğe ancak sanatın gücü ile kalınır”, düşüncesiyle Michelangelo’nun sanatını desteklemişti. Bugün, Medici, adı bilinmiyor ama Michelangelo, bir efsane…

Selçuklu Sultanı, İzzettin Keykavus’da sanatçı, edebiyatçı ve tarihçiler ile bir aradaydı. Salt, bir araya gelip, yemek yemekle bu iş olmuyor. Ne var ki şu anda kendi topraklarının uygarlıklarını, dışlayan bir toplumuz. O yüzden de tek çıkış; sivil toplum örgütlerini, geliştirmek. “Sanatın Anadolu Aydınlanması” projesi, bugün değil belki ama yarın çoğalarak yeni boyutlar kazanabilir."
Biz de yarınlara kalmak istiyorsak bu çapaçul yaşamdan bir an önce vazgeçmemiz gerek. Yoksulluk ve toplumsal yalnızlığımız; kültürel yoksunluğumuz aslında, tıka basa dolu, varolan ve üretken binlerce yılı farketmemek...
Yani, öncesini göremeyen bir gözün, geleceği görmesi mümkün değil.

Onca saptamadan sonra; günümüz ve gelecek adına yorumunuz nedir?

Korkuyoruz: Hayatın sonsuzluğundan korkuyoruz. Korkuyoruz: Kendi gerçeğimizden, toprağımızdan, geçmişin gücünden korkuyoruz.

Korkuyoruz: Bilgiden, bilgelerden, sanattan, sanatçılardan, doğrulardan korkuyoruz. Kıpırdayan her şeyden korkuyoruz. Yeşeren, çiçeklenen doğadan korkuyoruz.

Korkuyoruz: Şiirden, şarkılardan, masallardan, seslerden, giysilerden, çıplaklıktan, aydınlıktan korkuyoruz.

Korkuyoruz: Mavinin, bulutun, yağmurun sesinden yani kendimizden korkuyoruz.
Her şeyi biliyorum sanmak ta korkunun, güvensizliğin bir parçası.

Oysa korku, sanatı yaratamaz. Korku, hiçbir çağa egemen olamaz. Bilelim ki karanlık, aydınlıkla yer değiştirir. Bu topraklarda, on bin yıldan beri varolan gerçek; sanatın evrenselliğidir.

Madem ki yeryüzüne yaşamak üzere geldik; sonsuz mirasın farkında olarak, korkusuzca ama sanatın gölgesinde, sorgulayarak, üreterek yaşayalım. Doğa en büyük tanığımız…

3 Kasım 2008 Pazartesi

24 EKİM 2008 CUMA GÜNÜ TAKSİM THE MARMARA OTELİNDE DÜZENLENEN SANATIN ANADOLU AYDINLANMASI II. DANIŞMA KURULU TOPLANTISI

Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 Proje destekçisi Lisans Kırtasiye (Live Sanat) 24 Ekim 2008 Cuma Günü Taksim The Marmara Otelinde II. Danışma Kurulu Toplantısını düzenledi.
Toplantıya katılanlar; Ali Akdamar, Sevil Arslan, Refik Durbaş, Devrim Erbil, Adem Genç, Mihriban Mirap, Ferit Özşen, Leyla Pınar, Mayir Saranga, Gürol Sözen, Özlem Toprak, Erkal Yavi (isimler soyad alfabetik sırasına göre yazılmıştır.)















2 Kasım 2008 Pazar

PROJEYİ ANLATMAK İÇİN ÜNİVERSİTELERİ ZİYARET ETTİK..

18 Eylül 2008 ESKİŞEHİR ANADOLU ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ
Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zehra Çobanlı ile Sanatın Anadolu Aydınlanması Projesi hakkında görüşme gerçekleştirdik. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak projede yer alacaklarını bildirdiler. Proje için Yrd. Doç. Mustafa Ağatekin liderliğinde proje grubu oluşturuluyor.

19 Eylül 2008 BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ
Resim bölüm başkanı Doç. Ahmet Şinasi İşler' in atölyesinde projeden konuştuk. Güzel Sanatlar Fakültesinin henüz mezun vermemesi ve öğretim üyesinin az olmasından dolayı Bursa'da bulunan güzel sanatlar birimlerinden destek sağlanarak bir proje grubu oluşturulmasına karar verildi. Uludağ Üniversitesi eğitim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi, güzel sanatlar lisesi ve bağımsız sanatçılardan oluşan bir grup oluşturuldu.

13 Ekim 2008 DİYARBAKIR DİCLE ÜNİVERSİTESİ ZİYA GÖKALP EĞİTİM FAKÜLTESİ



Güzel Sanatlar Eğitimi Resim bölüm başkanı Yrd. Doç. Ali Osman Alakuş ve Öğretim görevlisi Yrd. Doç. Nimet Keser ile Sanatın Anadolu Aydınlanması Projesi hakkında görüştük..



Resim eğitimi bölümü ile Sanatın Anadolu Aydınlanması projesi üzerine interaktif bir toplantı düzenlendi. Toplantıya katılan öğrenciler ve öğretmenler görüş ve yorumlarını proje danışmanı Ali Akdamar ile paylaştılar. Projeye grubu oluşturuluyor.

14 Ekim 2008 ANKARA HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ




Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölüm Başkanı Doç. İsmail Ateş ve öğretim üyesi Yrd. Doç. Mustafa Salim Aktuğ ile Sanatın Anadolu Aydınlanması projesinin amacından, yapılması gerekenlerden ve 2010 sergi mekanları üzerine görüşme gerçekleştirdik. 2010'da Hacettepe Üniversitesi ürettikleri proje ile Sanatın Anadolu Aydınlanmasındalar.

14 Ekim 2008 ANKARA BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR TASARIM VE MİMARLIK FAKÜLTESİ



Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adnan Tepecik'i 2010 projesini görüşmek üzere ziyaret ettik. Projede yer alan üniversite, proje grup lideri olarak grafik ve görsel sanatlar araştırma görevlisi İnanç İlisulu'yu görevlendirdi. Projeye grafik sanatları ile katılmayı planlayan Başkent Üniversitesi Tasarım fakültesi Sanatın Anadolu Aydınlanması projesine farklı bir soluk getireceği şüphesiz..

14 Ekim 2008 ANKARA' da KANAL B' ye PROJEMİZDEN BAHSETTİK...

2010'a giden süreçte üniversitelerde düzenleyeceğimiz proje ile ilgili seminer ve söyleşileri herkesle paylaşabilme görüşündeyiz.

15 Ekim 2008 VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ VE GÜZEL SANATLAR EĞİTİM FAKÜLTESİ




Van Yüzüncü Yıl Güzel Sanatlar Fakültesi ve Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesi öğretim görevlileri ve öğrencilerine, Sanatın Anadolu Aydınlanması projesi ile ilgili bir sunum gerçekleştirildi. Proje danışmanı Ali Akdamar Projenin amacından ve 2010'a kadar giden süreçten bahsetti.



Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sanatın Anadolu Aydınlanması Proje lideri, Güzel Sanatlar Eğitimi Resim Bölüm başkanı Yrd. Doç. Ruhi Konak



Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Resim Eğitim bölümü 4. sınıf resim atölyesi öğrencileri

Projemizi Yüzüncü yıl öğretim görevlileri ve öğrencileri ile buluşturmamıza yardımcı olan Fen Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi Rafet Çelebi'ye çok teşekkür ederiz.


Yüzüncü Yıl Üniversitesine gelmişken Van Gölünü görmeden ayrılmadık :)

23 Ekim 2008 KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ


Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ve öğretim görevlilerine Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 projesi tanıtıldı.

Resim Bölüm başkanı Doç. Hüseyin Elmas 2010 proje grup lideri olmayı kabul etti ve İstanbul' a döndüğümüz günün sonrası Hüseyin Bey'den öğrendik ki, Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesi 20 kişi civarında bir ekip oluşturmuş. Projede ,3 heykel, 3 seramik, 3 grafik, 11 resim çalışan kişi olacak. Bunların içinde akademisyen, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri yer alacak. Proje Konya'da hızlı ilerliyor :)




Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 proje destekçisi Lisans kırtasiye (Live Sanat) Sanatsal malzemelerini tanıtarak Selçuk Üniversitesi öğrencilerininde katılımıyla workshop gerçekleştirdi.

30 Ekim 2008 HATAY MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ VE GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ FAKÜLTESİ


Mustafa Kemal Üniversitesi Öğretim görevlileri Abdulkadir Öztürk ve Yrd. Doç. Adem Çelik ile Sanatın Anadolu Aydınlanması projesi üzerine görüştük.

Güzel Sanatlar Eğitimi ve Güzel sanatlar fakültesi öğretim görevlileri ile bir toplantı düzenleyerek 2010 projesinin amacından, danışma kurulunun gerçekleştireceği seminerlerden, proje grubunun oluşmasından, proje bülteni, web sayfası gibi pek çok konu üzerine görüşüldü. Öğretim Görevlileri proje hakkındaki görüşlerini ve sorularını Ali Akdamar ile paylaştılar.


Lisans Kırtasiye A.Ş. ' nin Yönetim Kurulu Başkanı Mayir Saranga, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi ziyaretimizde bizlerleydi. Üniversite öğretim görevlileri ile gerçekleştirilen sohbette tarihi değerlerimizin tekrardan gündeme getirilerek Aydınlanma- Farkındalık- Çağdaşlaşma yaratılması hedeflenen, 2010'a kadar olan süreçte Lisans Kırtasiye (Live Sanat) projenin destekçisi olarak yer alacak.

Hatay Arkeoloji müzesini ziyaret ettik.

Hatay Arkeoloji müzesinde 18.100 parça arkeolojik eser, 1.050 etnografik eser, 13.820 sikke, 1.347 mühür olmak üzere toplam 34.317 eser bulunmaktadır.

Müze yöredeki kazılardan elde edilen çeşitli tarihi eserlerin yanında Dünyanın 2. büyük mozaik müzesidir. Müzedeki mozaikler 2. ve 5. yy'ları arası Roma ve Bizans dönemlerini kapsayıp mitolojik olaylar ve kişiler sembolize edilmektedir.

SANATIN ANADOLU AYDINLANMASI 2010 PROJESİNE KATILAN\ KATILACAK ÜNİVERSİTELER

Projeye katılması için 12 üniversite belirlenmişti. Fakat pek çok bağımsız sanatçıyla üniversite öğretim üyesi, projeyi destekleyince, 24 Ekim 2008 tarihinde The Marmara Otelinde düzenlenen Sanatın Anadolu Aydınlanması II. Danışma Kurulu toplantısı kararı ile üniversite sayısı 20'ye çıkarıldı.

1. ANKARA- Hacettepe Üniversitesi
2. BURSA- Uludağ Üniversitesi
3. ÇANAKKALE- Onsekiz Mart Üniversitesi
4. DİYARBAKIR- Dicle Üniversitesi
5. ERZURUM- Atatürk Üniversitesi
6. ESKİŞEHİR- Anadolu Üniversitesi
7. KONYA- Selçuk Üniversitesi
8. TOKAT- Gaziosmanpaşa Üniversitesi
9. VAN- Yüzüncü Yıl Üniversitesi
10. ANTALYA- Akdeniz Üniversitesi
11. EDİRNE- Trakya Üniversitesi
12. HATAY- Mustafa Kemal Üniversitesi
13. İSTANBUL- Bağımsız sanatçılar ve birden fazla üniversite
14. İZMİR- Dokuz Eylül Üniversitesi
15. KAYSERİ- Erciyes Üniversitesi
16. KÜTAHYA- Dumlupınar Üniversitesi
17. MERSİN- Mersin Üniversitesi
18. SAMSUN- Ondokuz Mayıs Üniversitesi
19. KOCAELİ- Kocaeli Üniversitesi

01.11.2008 tarihinde Sabah Gazetesinde yayınlanan, Sanatın Anadolu Aydınlanması Projesi


Yazan: Refik Durbaş

Nedir sanatın Anadolu aydınlanması? Bu sorunun yanıtı "Anadolu'nun sahip olduğu kültürel değerleri inceleyerek farkındalık yaratmak ve bu değerleri çağdaş formlarda yeniden yorumlayarak sürekliliği sağlamak," olabilir mi? Neden olmasın?

İki yıl kadar önce 'farkındalık' konusunda ilginç bir olaya tanık olmuştum. Gaziantep'in İslahiye ilçesinde Hititlerden kalma bir heykel atölyesi var.Bugün 'Yesemek' olarak bilinen atölyede, çeşitli üniversitelerden 10 kadar heykelcinin katıldığı bir çalışma yapıldı. Bir anlamda, Hititlerin yüzyıllar öncesi yaptıkları heykelleri günümüz sanatçıları yeniden yorumladılar. Elbette hepsi özgün, çağdaş, sanatçının kimliğini yansıtan çalışmalardı. Fakat bir heykel vardı bütün bunlardan ayrılan...Heykel konusunda eğitimi olmayan Gaziantepli genç, yapıtını geçmişin birikimiyle harmanlamıştı; yaşı, Yesemek'teki Hitit heykellerinin yaşındaydı çünkü...

İstanbul'un Avrupa kültür başkenti olacağı 2010 yılı yaklaştıkça projeler de gün yüzüne çıkıyor.Ali Akdamar'ın tasarladığı ve 'Lisans Kırtasiye A.Ş.' tarafından desteklenen 'Sanatın Anadolu Aydınlanması' projesinin amacı şöyle özetlenebilir: Anadolu uygarlıklarının günümüz sanatına etkisi, kültürel birikim bağlamında bu uygarlıkların değerlendirilmesi, bu birikimden yola çıkarak ne kadar evrensel ürünler ortaya konduğunun sorgulanması ve Anadolu'da bulunan üniversitelerin güzel sanatlar bölümlerine bir açılım sağlayarak aydınlatıcı bir sanat hareketi başlatılması...Bir başka deyişle, İstanbul'u oluşturan kozmopolit dokunun kaynağına gitmek ve orada bin yıllardır birikmiş olan kültürü ortaya çıkararak farkındalık yaratmak. Böylece de Avrupa kültür başkentine yaraşır bir bellek tazelemesinin kavşak noktasında buluşmak...

Projenin danışma kurulunda ise Ali Akdamar, ben, Devrim Erbil, Adem Genç, Ara Güler, Leyla Pınar, Ferit Özşen, Tilbe Saran, Gürol Sözen ve Erkal Yavi yer alıyor.Projeye katılacaklar, kendi coğrafyalarındaki geçmiş uygarlıkların izinde soyutlamalar yaparak çağdaş ürünler geliştirecekler; Danışma Kurulu da bu bağlamda yön verici ve bilgi aktarıcı konumda olacak. Projeyi tasarlayan Ali Akdamar, Sanatın Anadolu Aydınlanma'sının önemli görevlerinden birinin 'farkındalık yaratmak' olduğunu vurguladıktan sonra şöyle diyor: "Yıllar önce bir Alman kalem firmasının önüme koyup neye benzediğini sorduğu kalemin bana çok yakın gelmesine rağmen ne olduğunu bulamama duygusu, bu konuda aldığım önemli derslerden birisidir. Kalem, Efes antik kentindeki sütunlardan esinlenerek tasarlanmıştı. Son yıllarda bizim sanatçılarımız da bu değerleri ortaya çıkarma çabasıyla bir şeyler üretmekteler. Ancak pek çoğu bilinen sembolleri kullanmanın ötesine geçemiyor." Akdamar'a katılmamak mümkün mü?

Projeye katılması için 12 üniversite belirlenmişti. Fakat pek çok bağımsız sanatçıyla üniversite öğretim üyesi, projeyi destekleyince bu sayı ikiye katlanacak gibi görünüyor.Sanatın Anadolu Aydınlanması projesini, bu açıdan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinliğinin en önemlilerinden biri olarak görüyorum. Bu projeyle İstanbul ve Anadolu arasında bir sanat köprüsü kurulacağı gibi, geçmiş birikimin yarına yansıtılmasıyla da ulusaldan evrensele sanat dünyamıza yeni açılımlar kazandırılmış olacaktır. Bu Anadolu'nun sanata ilgisinin bir göstergesidir de aynı zamanda...

Sanat, Tasarım ve "Sanatın Anadolu Aydınlanması" Temalı 2010 İstanbul Kültür Başkenti Projeleri Üzerine


Yazan:Prof. Dr. Adem Genç

Bir zamanların ünlü iletişim kuramcısı Marshall Mc Luhann, (1911-1980) “Bütün önemli teknolojileri önce biz yaratıyoruz, sonra onlar bizi.” demişti. Kültürel yaşamının en belirleyici dinamiklerinden birini oluşturan sanat ve tasarım alanında da durum pek değişmiyor. Özellikle küreselleşmenin etkilerine maruz kalan ülkelerde sanat ve tasarım giderek teknolojik yeniliklerin etkisi altına giriyor. Oysa, yaratıcı edimin doğası çok daha karmaşıktır. Doğrusu, sanat ve tasarımda teknoloji ve araçların tesbiti hayati bir önem taşırmaktadır. Ama yine de, yaratıcı edimde “tekno-estetiğin” (terim bana ait), bilginin biçimlenmesindeki (envisioning information) rolü, onun araçsal işleviyle sınırlıdır.

Amacımız burada, sanat ve tasarımın bütünüyle salt bir raslantı veya ilham sonucu oluştuğunu değil, tersine, matematiksel bir işlem gibi aşama aşama; aynı kesinlik ve mantıkla kurulduğurnu göstermektir. Nitekim, teknolojik yeniliklerin yaratıcılığı sıradan bir “techno-show”a indirgeyebilen bu tür araçsal özelliği karşısında ünlü sanatçıların tavrı çok daha farklı olmuştur. Örneğin, fotoğraf makinasının icat edildiği ondokuzuncu yüzyıldan önce, Batı Avrupa’da kendi imgesini belgelemek isteyen herkes, ünlü ressamlara hiç olmazsa hayatında bir kez portresini yaptırıyordu. Taşınabilir fotoğraf makinasının yaygın olarak kullanıldığı 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise, ressamlara poz vermek suretiyle portresini yaptıran insanların sayısı giderek azalmaya başlamıştı. Artık serbest piyasa koşullarında portre ressamlığı ile geçinen sanatçıların atölyeleri, her türlü fotoğraf imgesinin büyütülüp kopyalandığı stüdyolara dönüşmekteydi. Fotografın araçsal işlevi adeta nihai bir ürüne dönüşmüştü. 1860’tan sonra, İzlenimci ressamlar, fotograf makinasının optik cazibesine seçenek oluşturabilecek pentürel yöntemler geliştirmek suretiyle, fotografın kendi disiplini içindeki araçsallık işlevinin serbest piyasa koşullarında, portreci ressamlara verebileceği zararı kısmen de olsa önüne geçmeyi başardılar. Resimsel ifadelendirmelerde, fotoğraf imgesine daha farklı bir açıdan yaklaşmak suretiyle onun, görme biçimlerini değiştiren araçsal kalitelerinden yararlanıdılar. Resimde çizgi, ışık renk, hız ve zamandan kaynaklanan görsel izlenimlerin tanımlanmasına yönelip, modern sanatın, ya da genel anlamda sanat tarihinde, “doğa taklitçiliğinden kavram ressamlığına geçiş”in öncülüğünü yaptılar.

Buhar makinasının icadıyla başlayan birinci sanayi devriminden sonra, sanat ve tasarımla ilgili tartışmalarda bu tür sorunlar sıkça gündeme gelmiş; William Morris ve John Ruskin’dan bu yana sanatın toplumsal işlevi, sanat ve teknoloji, ya da sanat ve tasarım ürünlerinde form ve fonksiyon ilişkileri üzerine sonu gelmeyen tartışmalar yapılmıştır.
İkinci sanayi devrimi ve özellikle, geleneksel yaşam tarzını tepe taklak eden ileri-bilişim çağında-teknolojik adaptasyonun tek başına bir gelişim paradigması olarak algılandığı ülkelerde- sanat ve tasarım olgusuna yaklaşım biçimlerinde de bu tür sorunlar enine boyuna tartışılmıştır. Bugün, dünyanın birçok ülkesinde, sanat ve tasarımın en önemli araçlarını, dijital kayıtlar, projeksiyon sistemleri, bilgisayar programları ya da laser teknolojileri oluşturmaktadır. Öyle ki, artık her türlü sanal uzam ve zaman koordinatları içinde üretilen “Post Dada” veya “Fluxus” kaynaklı sanat ve tasarım ürünleri; başta 1960’ların John Cage’i ya da 1970’li yılların “Post Duchamp Krizi” dahil olmak üzere, 20.Yüzyılın başlarındaki tarihsel avangartlarını dahi gölgede bırakmaktadır. Gerçi, tarihsel avangard’ın dünyayı dönüştürmek projesine karşın, video sanatçılarının da içinde bulunduğu neo-avangardların gerçekte böyle bir ütopyaları da yoktur. Ama yine de sözgelimi bu alanlarda çok daha hızlı ve ileri bir produksiyon, tecimsel ve küresel bir mekanizma oluşmuştur. İngiltere’de Damien Hirst, Martin Creed gibi sanatçılardan (Bkz. Barry, Dave: "When innovative artists do their darnest", Miami Herald Tribune Media Service Inc., May 16 2003; Çeviren A.Genç: http://http://www.ademgenc.com/) başka, bu alanda ABD’den en güncel örneklerden biri de 10 yaşında ABD’ye göç eden 1970 Almanya doğumlu fotograf sanatçısı Julia Fullerton-Batten’dir. Birçok reklam ajansı tarafından temsil edilen ve reklam dünyasından sonra sanat piyasasında da yavaş yavaş ismini duyurmaya başlayan Julia Fullerton-Batten’in fotograflarını ilginç kılan esas nokta, “Maket Köyleri”, “Bisiklet Kazası”, “Otoyolun Altındaki Kız”,”Kuş Kafesi” gibi konu maddesi ötesinde, kompozisyon kurgusunda dijital teknoloji ile yaratılan gerçeküstücü atmosferden başka bir şey değildir (Bkz.http://www.juliafullerton-baatten.com)

Buna karşın, bu tür güncel sanat projeleri, günümüz insanı ve sanatçısının bilgiyi nasıl tüketip dönüştürdüğünü ortaya koyması açısından da ilginçtir. Üretim ve tüketim sürecinde kişinin, kısa dönemli isteklerinin ötesinde, kendisine ve içinde bulunduğu kültürel ortama, daha iyi bir geleceğe yatırım yaptığını anlamasını sağlamaktadır. Kuşkusuz bu projelere, kısmen mühendislik çerçevesinde ele alınan ve hem bir isim hem bir fiil olarak kullanılan “tasarım”lar da dahil olabilir. Çünkü, gelişmiş kapitalist post-endüstriyel toplumlarda sanat ve tasarım olgusu bir tür “iletişimsel eylemin pragmatizmi”ni de içinde barındıran bir olgu olarak da ele alınmaktadır. Nereden bakılırsa bakılsın, her çağdaş tasarım, ikonik görsellerin farklı kullanımları sayesinde, semiyotik ve değişkenlikli (diskursif ) bir anlatım dili ortaya koyabilmektedir.

Bu yönüyle ele alındığında, “Sanatın Anadolu Aydınlanması”nı, insanların akılcı çıkarlar peşine düşme ve iletişim yeteneklerinde olduğu kadar, demokrasi analizleri ve modern liberal kuramlarla, aklın alabildiğine özgürleşmesine yönelik birtakım sosyal, kültürel ve antropolojik olgularda “kavramsal sanat süreçlerini de kapsamına alan geniş ve topludurumsal (konjönktürel) bir yaratıcı edim” olarak algılamak olasıdır.

İstanbul Kültür Başkenti projeleri kapsamında, üniversitelerimizin’ öğrenci ve öğretim elemanlarının da katılabileceği “Sanatın Anadolu Anadolu Aydınlanması” (Aydınlanma, Farkındalık Çağdaşlaşma ) konulu sanat ve tasarım projeleri, bu kurumların, Güzel Sanatlarla ilgili birimlerine uluslararası bir açılım sağlamayı hedef almaktadır. Projeye yaklaşık olarak her bölgeden bir üniversite, İstanbul ve Ankara’dan birden fazla üniversite katılabilmektedir. Projenin danışma kurulunda Ali Akdamar, Refik Durbaş, Prof. Devrim Erbil, Prof. Dr.Adem Genç, Ara Güler, Leyla Pınar, Prof. Ferit Özşen, Tilbe Saran, Gürol Sözen, Erkal Yavi yer almaktadır. Projede, katılımcıların, kendi bilimsel alan araştırmalarına dayalı veriler ışığında, geçmiş uygarlıklardan tevarüs edilen kültürel değerler üzerine soyutlamalar yaparak çağdaş ürünler geliştirmeleri amaçlanmıştır. Danışma kurulu bu bağlamda yön verici ve bilgi aktarıcı konumda olacaktır.



Julia Fullerton-Batten, Kırık Yumurtalar,2005 dijital fotograf. Sanatçı bu tür fotograf larında hakim olan garip atmosfere ilişkin olarak: “Çalışmalarımda ışığın yanlış yönden geliyormuş gibi durması bana ilginç geliyor. Fotograf tekniğinden anlamayanlar, fotograflarıma bakıp ‘bir gariplik var ama ne olduğunu tam çıkaramıyorum’ tepkisini veriyor” şeklinde bir açıklama yapmaktadır. (Bkz. “Düş ve Gerçek Arasında”,Beykoz Konak Dergisi, 2008, Sayı 20/Sayfa:24/Geniş Açı)



Julia Fullerton-Batten, Havaalanı,2005, dijital fotograf